"İlişkilerimi sürdürmekte zorlanıyorum, iyi başlıyor ama birden uzaklaşıyorum"
"Uzun süredir ilaç kullanıyorum ama içimdeki boşluk hissi gitmiyor"
"Kendimi hep diğerlerini düşünürken buluyorum, hep fedakarlık yapan ben oluyorum, aynı karşılığı alamayınca değersiz hissediyorum "
"Kariyerimde olabilecek en iyi noktadayım ama hiç başarmışım gibi gelmiyor, kendimle gurur duyamıyorum"
"Herkes çok mutlu, ben neden hep yalnızım anlamıyorum"
"Kimse için özel olduğumu hissetmiyorum"
Bu ve bunun gibi yaşam boyu tekrar edebilen kalıplara "şema" denilmektedir. Şemalar geniş anlamda anıları, duyguları, bilişleri, bedensel duyumları, sosyal algıları, etkileşimi ve davranış örüntülerini etkileyen yaygın yaşam örüntüleridir.
Çocuğun duygusal mizacı ve yaşadığı kültürün etkisiyle birlikte erken dönem çocukluk yaşantısında çekirdek duygusal ihtiyaçların zedeleyici bir şekilde karşılanmaması veya fazla düzeyde karşılanması, çocuğun travmatik olarak örselenmesi veya kurban edilmesi, çocuğun seçici içselleştirme ve önemli ötekilerle özdeşimi şema edinimini etkilemektedir.
Çekirdek duygusal ihtiyaçlar ve şemalar:
Güvenlik, bağlanma ve kabul ihtiyacının karşılanmamasıyla birlikte duygusal yoksunluk, terk edilme, kusurluluk ve sosyal izolasyon şemaları gelişebilmektedir.
Özerklik ve yeterlilik ihtiyacının zedelenmesiyle bağımlılık, dayanıksızlık, iç içe geçme ve başarısızlık şemaları gelişebilmektedir.
Gerçekçi sınırlar ve özdenetim ihtiyacının sağlıklı bir şekilde karşılanmamasıyla haklılık ve yetersiz özdenetim şemaları gelişebilmektedir.
İhtiyaç ve duyguların ifade edilmesi ihtiyacının engellenmesi ile birlikte onay arayıcılık, kendini feda ve boyun eğicilik şemaları gelişebilmektedir.
Kendiliğindenlik ve oyun ihtiyacının zedelenmesi ile birilkte karamsarlık, duyguları bastırma, yüksek standartlar ve cezalandırıcılık şemaları gelişebilmektedir.
Bireylerin erken dönemde geliştirdikleri şemaların olumsuz duygusal kalıplar olarak hayatın ilerleyen dönemlerinde de etkili olması sebebiyle bireyler bu şemalarla başa çıkmak için çeşitli stratejiler geliştirmektedir. Bu başa çıkma stratejileri teslim, kaçınma ve aşırı telafi olmak üzere üç ana kategoride toplanmaktadır. Kısa vadede kişileri rahatlatırken, başa çıkma tepkilerinin uzun vadede şemaları sürdürdüğü ve yaşanılan sorunların devam etmesine sebep olduğu bilinmektedir.
Şema terapi, bireylerin çocukluk ve ergenlik dönemlerinde köklenen şemalarını keşfedip yetişkin hayatında çekirdek duygusal ihtiyaçlarını giderebilmeleri için uyumlu yollar bulmalarına destek olmaktadır. Jeffrey Young tarafından geliştirilen bu model özellikle kronik duygusal sorunlar, kişilik bozuklukları, ilişki problemleri, depresyon, kaygı bozukluğu, yeme bozukluğu ve bağımlılık gibi alanlarda etkilidir.
Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme (EMDR), Shapiro tarafından geliştirilen bilimsel temelli bir psikoterapi yöntemidir. EMDR, beynin iki yarısını eş zamanlı uyararak, rahatsız edici anıların, stresli yaşam olaylarının ve çocukluk travmalarının olumsuz etkilerini hafifletmeyi hedefler.
Genellikle işlenmemiş olumsuz deneyimler ya da duygusal olarak yoğun anılar, beynin bir bölümünde kilitli kalır. Bu anıların tamamı hatırlanmasa bile, duygusal yükü ağırdır ve beynin frontal bölgesiyle (mantıklı düşünme, planlama ve bilinçli düşünmeden sorumlu alan) bağlantıları zayıflamış olabilir. Çift taraflı uyaranlar, stresli anıların ve olumsuz inançların işlenmesine, bu anıların diğer anılarla bütünleşmesine ve entegrasyonuna yardımcı olur. EMDR, beynin yeni, yapıcı bağlantılar kurmasını sağlar ve sıkışmış anıların yeni anlamlar kazanmasına yardımcı olur.
EMDR, travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), anksiyete, depresyon, bağımlılık, somatik rahatsızlıklar ve birçok başka psikolojik durumun tedavisinde etkili bir yöntemdir. Travmatik veya yoğun acı veren bir olay yaşandığında, bireyin sinir sistemi, duygusal düzenleme ve stresle başa çıkma yetileri olumsuz etkilenir. Sonuç olarak kişi, kendini sıkışmış hissedebilir, zarar veren davranışlarını tekrarlayabilir, stresli anıları tekrar tekrar hatırlayabilir ve bu anıları yeniden yaşıyormuş gibi hissedebilir. Bu durum, fiziksel ve duygusal acının artmasına neden olabilir. EMDR terapisi, donmuş veya takılı kalmış anılara ve kök olumsuz inançlara ulaşarak bunları yeniden işleyip, zihnin ve bedenin iyileşmesine katkı sağlar.
EMDR ile ilgili bazı yanlış bilinenler, bunun bir hipnoz olduğu ya da rahatsız edici anıları tamamen silen bir teknik olduğu yönündedir. Aslında EMDR, anıların ve inançların işlenmesine ve yeniden yapılandırılmasına yardımcı olur. Amaç anıları silmek değil, onlara yeni anlamlar katarak kişiyle ilgili olumsuz inançları yapıcı hale getirmektir. Sonuç olarak, anı değil, o anıdan çıkarılan anlam değişir.
Motivasyonel Görüşme, kişinin değişim konusundaki motivasyonunu keşfetmeye ve güçlendirmeye odaklanan işbirlikçi, hedefe yönelik bir psikoterapi tekniğidir. İlk olarak Miller ve Rollnick tarafından geliştirilen bu yöntem özellikle bağımlılık, yeme bozuklukları, depresyon, sağlık davranışları gibi değişim gerektiren zorluklarda etkilidir. Temel amacı, kişinin kendi içsel kaynaklarını harekete geçirerek değişimi desteklemektir.